Medikal Saglık ve Hastalıklar Saglık vede Fıtness uzreine bir blog.

Salı, Mayıs 03, 2016

Kanser





Neler oluyor dersiniz? Bildiğimiz gibi kanser, sıradan ve dinç hücrelerin, anormal ve kanserli hücrelere dönerek ya­yılmasıyla meydana gelir. Peki ilk biçimsizleşme neyle başlar? Araştırmacılar yıllarca bu tetikleyiciyi bulmaya çabalayarak zamana aleyhinde yarıştılar. Bir Takım araştırmalarında, çözümün ge­netik mirasta gizli olduğunu, dışsal risklerin kansere cereyan­li genleri uyararak kansere neden olduğunu öne sürdüler. öte yandan asbest ve dumanlı is gibi çevresel toksinler de günah keçisi seçildiler.
Özensiz bir yaşam tarzımn sonucu olan serbest radikalle­rin, kanser riskini artıran temel nedenlerden biri olduğunu biliyoruz. bununla beraber, sentetik kimyasallardan üretilen xeno-östrojenlerden (östrojeni taklit eden veya aktivitesinde değişikliklere yol açan maddeler) östrojene (yumurtalıklar­dan salgılanan ve insanlarda ikincil cinsel karakterlerin geliş­mesini sağlayan hormon) dönüştürülen maddeler de kanser riskini artıran nedenler arasındadır. Şüphesiz, sigara esas akciğer kanseri nedenidir.
Hemen bir bilimsel çalışma, kanser ve dışsal tetikleyiciler ara­sındaki temas ile kanser ve yiyecekler arasındaki bağlantıyı kanıtlayacak. Hâlâ böylece çok insan, ağızlarına attıkları şeyin kan­serli tümöre neden olduğunu kabul etmek istememekte direni­yor. Anne evinde pişen yemeklere ve barbekü partilerine biraz­cık şüphe ile yakınlaşmak için bu dayanıklılık biraz fazla şayet de.
Bilimsel literetürün desteği
Amerikan Kanser Derneği ’nin ortaya koyduğu kanıtların yaklaşık %30 ila 40′ı, kanser ve besin arasındaki ilişkiye dair sonuçlara dayanıyor. Uzağa gitmeye lüzum değil, tıbbi ve­ri tabanına bakarak da kanıtlarımızı onaylayan yığınla veriye ulaşabiliriz. Birkaçının üzerinde düşünmeye layık:
* “Perhiz ve Kolon Kanseri” E. Giovannucci kadar yapılan araştırmanın sonucu, 13 Aralık 1993 tarihli Cancer Researcher Weekly ’nm (kanser araştırmaları yayı­nı) 21. sayfasında yayınlandı.
* “Hayvansal Yağa Yan Prostat Kanseri” (yüksek oran­da kırmızı et yiyen ve %80′i prostat kanserine yakalan­mış 47.855 erkek üzerinde yapılan araştırma), Facts on File – Gerçekler Dosyası ’nm 774. sayfasında 14 Ekim 1993′te yayınlandı.
* “Rejim Faktörleri ve Çevresel Kanser Riskleri” (periyo­dikey sonuçlar) 19 Temmuz 1993′te Cancer Researcher We-ekly ’mn 26. sayfasmda yayınlandı.
* “Diyet Kansere Karşısında” (American Cancer Society -Amerikan Kanser Derneği kadar yapılan araştır­maya kadar sebze, meyve ve tahıllar kanser riskini azal­tıyor.) 7 Ekim 1992′de Nezv York Times ’m B7. sayfasmda yayınlandı.
* “Çalışmalar kafa karıştırır fakat yeşillik yemek iyidir” (Ulusal Kanser Enstitüsü ve John Hopkins Üniversitesi Tıp Fakültesi ’nin “sebze yemenin sağlığa faydaları” konulu araştırması) VVayne Hearn imzasıyla 9 Mayıs 1994′te American Medical Neıos ’in (Amerikan Tıp Ha­berleri) 20. sayfasında yayınlandı.
Canlı besinlerdeki kanser önleyici fitokimyasallar
Son zamanlarda yapılan kanser ve beslenme tartışmaları içerisinde en fazla kullanılan sözcük “fitokimyasallar”dır. Fiokimyasallar, doğal gıdaların içinde yer alan ve hücrelerdeki kanser gelişimini erteleyen bütünleyici öğelerdir. Hop-kins Üniversitesi Tıp Fakültesi araştırmacıları yaptıkları bir deneyde, meme kanserine yol açan kanserojen maddelerle te­davi görmekte olan farelere, brokolinin içerdiği “sulforaphane” adlı kimyasaldan verdiler. Karnabahar, brüksel lahanası, şalgam ve kıvırcık lahanada da bulunan bu maddenin, farelerdeki ot gibi yaşama sayısını ve büyüklüğünü gözle görülür şekilde azalttığım, gelişimlerini geciktirdiğini gözlediler. Araştırma­cılar bu maddenin, kansere sebebiyet veren ajanlara aleyhinde be­dendeki enzimlerin koruma performansını artıracağını be­lirtmektedirler.
Fitokimyasallar, kanserle savaşta atılan birkaç adımdan birini oluşturur. Minnesota Üniversitesi ’nden epidemiolo-jist John Potter, “Bu adımların nerdeyse her biri kansere karşı açılmış bir savaştır,” diyor ve devam ediyor: “Sebze ve meyvelerin içinde, süreci aksine çeviren veya yavaşlatan bir veya ansızın fazla bileşen vardır.”2 Şimdi bunlara bir göz atalım:
Brokoli: DNA ’yi bağlayan kanserojenleri önleyen tiyosiyanat ve göğüs kanserine niçin olabilecek forma gelen östrojenin, zararsız metabolitlerin içinde parçalanmasını sağlayan indo-le-3-carbinol adlı maddeleri de içerir.
Lahana: Bol miktardaki konsantre indole-3-carbinol içeriğinin yanı sıra, kansere karşısında yaygın etkin koruma sağlayan oltipraz ve meme kanseri ile tümöre karşısında kullanılan brassinin madde­lerini içerir.
Sarmısak ve soğan: Hücreli içindeki kansere neden olan kim­yasalları detokside eden enzimleri uyarîan aliyi sülfürü mad­desi içerir.
Kırmızıbiber: Akciğer kanserinin tetiklendiği yer olan DNA ’ya tutunan toksik molekülleri (özellikle sigaradaki) tu­tan capsaicin maddesi içerir.
Turunçgiller ve dutsu meyveler: Hücrenin üzerinde birikerek kansere niçin olan hormonları engelleyen flavonoid maddesi içerirler.
Soya fasulyesi: Oksijen ve beslenme içeren kılcal damarlara bağlanan minik tümörleri engelleyen genistein maddesi içerir. Bu durum, Batı ’ya taşınan ve soya ürünlerinden mahrum bir gıda şekline bağlı yaşamaya başlayan Japon erkeklerin-deki prostat kanserine yakalanma oranının niçin arttığını açıklayabilir.
Domates: Mideye, karaciğere ve mesaneye yönelen nitrosamine bileşenlerini engelleyen p-coumaric asit ve klorojenik asit açısından zengindir. Çilek, ananas ve biber de bu asitleri içerirler.
Fitokimyasallar alanında yapılan son araştırmalar büyük bir adım olarak görülmektedir. Bu konu VVashington ’da dok­torların, profesörlerin ve dünyanın her yerinden gelen araş­tırmacıların katıldığı bir konferansta masaya yatırılmıştır. Ulusal Kanser Araştırmaları Enstitüsü (National Cancer Ins-titute), fitokimyasallan bulgu, izole etme ve onlarla çahşma konusunda yapılan araştırmalar için milyonlarca dolarlık bütçe ayırmaktadır. Milli Kanser Enstitüsü, Amerikan Kan­ser Derneği ve daha birçok tıbbi otorite de canlı ve taze sebze-meyvelerin çok önemli “kanser önleyiciler” olduğu konu­sunda hemfikirdir.
Kansere niçin olan şeyler besinler midir?
Çalışmalar sonucunda pişmiş, kızarmış ve yüksek pro­tein içeren çoğu yiyecekte kanserojen madde olduğu ortaya çıkmıştır.
Pişmiş yiyecekler: Pişirme işlemi yiyeceklerin RNA ve DNA yapılarını bozar, besleyici değerini değil eder ve kanse­rojen madde oluşumuna neden olur. aynı zamanda yağların yapışım bozarak bağımsızlık radikal oluşumunu sağlar.
Özgürlük radikaller, bir elektronunu kaybetmiş olan molekül­lerdir. Lisedeki kimya derslerini hatırlayacak olursanız, mole­küllerin tekrar tekrar dengede kalmak istediğini; fakat birinin bir elektron kaybettiğinde, elektriksel dengesini tekrar kur­mak için ümitsizce elektron aradığını ve bunu herhangi bir yerde bulacağı bir elektronu çalarak sağladığım da hatırlarsı­nız. Serbest radikaller bedende hür kaldıklarında yağ, pro­tein ve hatta DNA ’mn elektronlarından çalarlar. Değişmiş DNA ise hücrede bir değişime (mutasyona) niçin olur ve denetleme edilemez bir şekilde çoğalır. Biz buna kanser diyoruz.
Vücut kendisini bu serbest radikallere aleyhinde enzimlerle sa­vunur. Enzimler, yaralı hücreleri tamir eder ve ser­best radikalleri parçalayarak su ve zararsız oksijen haline ge­tirirler. Bu doğal savunma süreci, pişmiş yiyecek yediğimizde sekteye uğrar, çünkü yiyecekleri pişirme işlemi fazla sayıda özgür radikal oluşturur ve bedene giren enzim miktarım azaltır.
Kanserle savaşmak için, gövde pişirme işlemi sırasında kaybolmuş olan enzimlere gereksinim duyar. Dünyaca meşhur Viyanalı Dr. Warba, kanser tedavisinde enzimlerin yeni bir yak­laşım olduğunu söylemektedir. Kanser hücrelerinin tedavisi­ni etkileyen iki asıl faktör vardır: kişinin bağışıklık sisteminin savunma gücü ve kanser hücrelerinin öldürücülüğü. Canlı besinlerdeki enzimler bu iki faktörü maksat alır. Kanserli hüc­renin öldürücü gücünü düşürerek, bedenin savunma meka­nizmasını güçlendirirler. Dr. Warba, enzimlerin gözenekli olan zarını hafifletip hücrenin yüzeyini geçirgenleştirerek, dıştan takviye almaya açık ışık halkası getirdiğini ve bağışıklık sistemini güçlendirdiğini, ayrıca tümörlü hücrelerin inatçılığını kırdı­ğım belirtmektedir.
Bedenimizde, habis bitkiler oluşumuna sebebiyet veren hücreli değişimlerini önleyen enzimlerin yanısıra bu amaçlı bir takım genler de bulunmaktadır. Jefferson Kanser Enstitüsü Mikrobiyoloji ve Bağışıklık Departmanı ’nda (Department of Microbiology and Immunology Jefferson Cancer Institute) çalışan araştırmacılar, sütun kanserinin öncüsü olan bağır­sakta, polip büyümesi sorununu önleyen bir enzime sahip genden bahsetmektedirler. Araştırmacı Linda Siracusa, yağ­ların bağırsaklara uzanan zararlı etkilerini durdurmak üzere en­zimlerin yağ metabolizmasında çok manâlı bir rol oynadığı­nı söylemektedir. Enzimlerin tezgâhtar olabileceği bir öteki koşul da, yağlı gıdalar tüketmekten kaynaklanan bazı bak­terileri bedenden atmasıdır. Kısacası enzimler normal olma­yan hücreleri direkt bedenden atma işini üstle­nirler.
Hangi mekanizma olursa olsun, iyi çalışan enzimler kan­süratli önleyebilir.
Pişmiş yiyeceklerin tehlikeleriyle ilgili olarak Amerikan Kanser Derneği ’nin son tanımlamaları şöyle: “Son araştırma­lar gösteriyor fakat, yüksek ısıda pişirilmiş hayvansal gıdalar, hayvanlarda bulunan ve kansere niçin olan çeşitli maddele­rin oranını artırıyor, hem sağlam ve yerleşik DNA yapısını bozuyor.”5 Kansere bir yorumlama getirirken, onun toksik olu­şumu göz önünde bulundurulduğunda, 1990′da Ulusal Kan­ser Enstitüsü ’nden. Dr. Richard Adamson göre yürütülen araştırmalar açıklayıcı niteliktedir. Yüksek ısıda pişirilmiş et, balık ve kümes hayvanlarında, çok miktarda heterosiklik aromatik aminler (HAA) olarak tanıdık, mutajen (mutasyon oluşturabilen kimyasal veya maddi etken) potansiyel oldu­ğunu görüldü. Bu HAA ’lar, Adamson ’un çalışmaları içerisin­de gördüğü en dinç olanlardı ve bunların çok az miktarı bi­le DNA ’da önemli hasarlar yaratabiliyordu.6 (Mutajenler kanserojendir çağırmak dürüst olur.)
Kaliforniya ’daki Lavvrence Livermore Ulusal Laboratuvarları ’nda yapılan yeni araştırmalara kadar, bu kadar şaşılacak so­nuçlan olan tek şey, yüksek ısıda pişirilmiş et değildir. Laboratuvarda çalışan bilim adamı Mark Knize ve araştırma takımı ekmek, pirinç, yumurta, tofu ve glüten taşıyan sebzeli hamur iş­leri gibi farklı alanlara yönlendirilmiş besinlerin bambaşka pişirilme teknikleri ve bunların sonuçlan üzerine çalıştılar, insan metabolizmasının bir benze­rini yaparak pişirdikleri yiyecekleri denediler ve pişirilmiş her yiyecekte mutajene rastladılar. Az Daha her yiyecek, pişiril­diği ısının yüksekliği oranında mutajen içeriyordu.
Protein: Ulus Yararına Çalışan Bilim Merkezi ’nin (The Cen-ter for Science in the Public Interest) raporuna tarafından, sıradan bir Amerikalı, her gün sıradan 150 gram protein alıyor. As­lında yalnızca bunun bir kısmına ihtiyacımız var. Peki geri ka­lanı nereye gidiyor? Vücut proteini depolayamaz. Besin sto­ku olan kan ve hücreler, fazla protein karşı lenfatik sis­temle fazlalıkları atmaya kalkışır. Ancak lenfler, altından kal­kamayacakları dek ağırlık altına girdiklerinde, protein “tuzak”ları (tümörler) oluşur ve bu da organ ve dokuların geri kalanını gözetmek için lenfleri sımsıkı kapar. Nobel ödüllü Dr. Otto VVarburg ’un gösterdiği gibi, oksijen ikmali %30 ora­nında azaldığında, bu kapanmış hücreler zararlı kanser hüc­releri haline gelebilir.
Dinç alışılagelmiş hücrelerin aksine, kanser hücreleri üre-mek için oksijene gerek duymaz. Kanserli hücreler bir bakı­ma bedeni artı protein zehirlemesinden gözetmek için atık tüketirler. Ama bu yaşamsal taktik, denetim edilemeyen vefat­cül kansere neden olabilir.
Ne yazık ama, bizim işlenmiş ve pişirilmiş yiyeceklerimiz ölüdür ve hücrelerin ihtiyacı olan oksijenden yoksundur. Bel­li fakat bu mahrumiyet, hücreleri dönüşüm ve kötülüğe maruz bı­rakır. Canlı besinler sadece az protein içermekle kalmaz; ay­nı zamanda alkali de barındırır. Cisim fazla proteini atmaya uğraşırken, alkali gıdalar asidik ve toksik nitrojen birikimini nötralize etmeye yararlar.
Hipokrat Sıhhat Programı ’nın başlıca unsuru olan çimlenmiş buğday, Dr. Pnina Bar-Sella ’ya göre kanserle savaş açısından doğruluğu kanıtlanmış canlı besinlere iyi bir örnektir. 1995′te, buğday çimi özünde yer alan klorofildeki antimutajenik aktiviteler üstüne yaptığı çalışması şu sonuçları göste­riyor: “Buğday özünde saptanan klorofil, metabolik aktivasyon için gereken kanserojenlerin mutajenik etkilerine engel olan aktif başlıca faktördür. Bulgular, eşdeğer ticari bileşimler üstünde de test edilmiştir.”
Beslenme ve kanser üzerine bir başka araştırma da, 1994′te Oregon Bilim ve Tıp Enstitüsü ’nden (Oregon Institu-te of Science and Medicine) Arthur B. Robinson tarafından, fareler üstünde yapılmıştır. Araştırma, protein eksikliğinin kanserli hücrelerinin artmasını önleyen belli başlı etken olduğu yönündedir. “Dobra Dobra görülüyor fakat, düşük proteinli yaş sebze ve meyvelerle besin, kanserin çoğaltma oranını düşüren en esas faktördür.”
Kanser ve beslenme arasındaki bu ilişki üzerinde çalışan çoğu doktor kendi beslenme alışkanlığım değiştirmiştir. New Jersey ’deki Lawrenceville Kanser Korunma Merkezi (Protective Cancer Center in Lavvrenceville) yöneticisi Dr. Charles Simone, kanser ve beslenme arasındaki bağlantıyı araştırmaya 1983′te başlamış ve o tarihten beri ağzına tek bir lokma hamburger ve pizza koymamış, ailesini de bu beslen­me tarzına ikna etmiştir. “Benim çocuklarımı katiyen hamburger, dondurma veya kekle kandıramazsınız,” diyerek övünmek­tedir.
Göğüs kanseri
Hayvansal ve oksijen yoksunu pişirilmiş gıdalara daya­nan besin tarzlarının, kanser riskini kayda değer ölçüde artır­dığı açıktır. Bu özellikle dünya üzerinde yüzlerce, binlerce kadının muztarip olduğu göğüs kanseri ile besin şekli arasındaki bağlantıda açık açık görülebilir. (Bugün sadece Amerika Birleşik Devletleri ’nde her sene 182.000 kadm göğüs kanserine yakalanıyor.) Açık Konuşmak Gerekirse, ülkelerin hayvansal gıda tüketimi ile göğüs kanseri oranı arasmda aracısız olarak bağlantı kurulabilir. Çünkü yağ dokuları, östrojeni çeker. Göğüs kan­serinden kaçınmak için şahane bir gelişme, pek yok mi? Se­çim, ağzımıza ne koyduğumuza dayanıyor. (Kanser – beslen­me ilişkisinden, erkekler de payını alıyor. Hayvansal gıdalar, prostat dokusunu uyaran androjen adlı erkeklik hormonuna dönüşüyor. Androjenin onyıllar baştan başa prostat dokusuna akması sonucunda, bu kumaş genişleyip kanserli hale geliyor.)
Kanser ve hayvansal yağlar arasındaki ilişkiye karşın ye­ni araştırmalar başlıca tarımsal ilaçlarda, haplarda, yakıtlar­da ve plastikte yer alan sentetik ve hormon taklidi bileşimle­re (xeno-östrojen veya tanıdık olmayan östrojen olarak adlandırılır) işaret ediyor. New York ’taki Strang-Cornell Kanser Araştır­maları Laboratuvarı ’nda (Strang-Cornell Cancer Research Laboratory) çalışan araştırmacılardan Devra Davis ve H. Leon Bradlovv, xeno-östrojenlere maruz kalmanın, geçen yıllar­da farklı öbür ülkelerdeki göğüs kanserine yakalanan kişi sayısındaki artışı açıklayabileceğini belirtiyorlar. Hem, bile­şimlerin erkeklerde artan bir şekilde yaygınlaşan üreme bozuklukları alanını genişleteceğine inanmaktalar. Bilhassa testis kanseri, inmemiş testis (kriptorşidik testis), idrar yolu bozukluğu ve sperm eksikliği gibi.
Bedenimizdeki hücreler, iyi ve kötü dışsal uyarılara reak­siyon gösterirler. Yağ, kimyasal koruyucu, katkı maddesi ve tarım ilacı yüklü yiyecekler yediğimizde, hücrelerimizin ölümcül ur transformasyonuna katkıda bulunmuş olu­ruz.
Birazdan okuyacağınız çarpıcı hikâye, ölümcül göğüs kanserine aleyhinde bahşedilen bütün bir cesaret örneğidir. Hemen anla­tacağım reel olay, yüzlerce şahane hikâyeden yalnızca bi­ridir.
Göğüs Kanseri: Bir Sıhhat Yolculuğu
Afiyet problemlerim 1988 yılı Mayıs ’ında başladı. Kendi­mi iyi hissediyordum ancak bir sabah uyandığımda, göğ­sümde samimi bir kaşıntı hissettim. Kaşırken, orada kü­çük bir top olduğunu fark ettim. Anında doktorumu arayıp benzer gün içinde bir randevu aldım. Daha önce bedenimde de­falarca iyi kalpli kist oluşmuş ve Nevv York ’taki doktoruma enjeksiyonla aldırmıştım. Chicago ’ya yeni taşınmıştım. Daha yeni gitmeye başladığım doktorum, benden mamogram çek­tirmemi istedi.
Teknisyenler durmadan filmimi çekiyor, bir hemşire de zıt zıt bana bakıyordu. Bir sorun olup olmadığını sordu ğumda, radyolog bana söyleyemeyeceğini ama bu mamog-ramı yıllar önce çektirmiş olmam gerektiğini söyledi. Bu he­nüz hikâyenin başlangıcıydı.
New York ’taki doktoruma gitmeye karar verdiğimde, Chicago ’daki doktorum bana üstünde “şahsi” yazan kapalı bir zarf verdi. Ama ben dayanamayıp zarfı açtım ve yeni doktorumun, göğsümde rastlanan kütlenin kanserli ol­duğunu yazdığını gördüm.
New York ’taki doktorum, yeni bir mamogram çektirmem gerektiğini söyledi. Birincil çekilenin yanlış olma olasılığını düşü­nerek yenisini çektirdim. Doktorum, göğsümden parça alıp deneme edilmesi için laboratuvara yolladı. Sonuç pozitifiti, doktorum bu kez de biyopsi yaptırmam gerektiğini söyledi.
Chicago ’ya dönerek, bana daha önce biyopsi yapan Chica­go Üniversitesi ’ndeki güvendiğim doktoruma her tarafta gittim. Birkaç gün sonradan, bana son sözünü söyledi. Parça kanserliy­di. “sevecen karsinoma” adı verilen bir hastalığım vardı.
Doktorum, göğüs ameliyatı olmam gerektiğini söyledi. Üçüncü bir bakış edinmek için başka bir uzman doktora gittim, fakat hepsi benzer şeyi söylüyordu. Hatta, Northwestern Üni-versitesi ’nde çalışan bir uzman, oraya ikinci kere gidişimde, kanserin göğüsümün tamamına nüfuz ettiğini ve her iki göğ­sümün birdenbire alınması gerekebileceğini söyledi. diğer taraftan yeni­den yapılandırıcı plastik cerrahi önerdi.
Mayıs ayının birincil iki haftası içinde göğsümdeki kütleyi ayrım etmiş ve biyopsi olmuştum. Bir hafta sonradan da ameliyat olma planım yapılmıştı.
Bana, büyümekte olan kütlenin hava alacak şekilde bıra­kıldığında, çok çabuk bir şekilde büyüyeceğini söylediler (o nedenle biyopsinin hemencecik peşinde ameliyat etmek istiyor­lardı). Doğruydu da. Bezelye değin olan şey, yaklaşık olarak yum­ruğum kadar olmuştu.
İşte o zaman farklı bir alternatif aramaya başladım. Dün­yanın her yerini aradım. Alternatif yollarla kanseri yenmiş, ameliyata böylece razı olmamış insanlarla ilişki kurmaya çalış­tım. Ne eyvah oysa göğüs kanserini ameliyat olmadan yenmiş tek bir birey bile bulamadım. Sonrasında ise öncü olmaya ka­rar verdim.
Sonunda, ameliyat gününden birkaç gün önce Florida VVest Palm Beach ’te yer alan Hipokrat Enstitüsü ’nü buldum. Aradım ve derhal gelmek istediğimi söyledim. Kafamda her şeyi planlamıştım.
O sıralarda, ameliyatımda bol baht istemek için eşim dos­tum beni arıyordu. Onlara kararımı açıkladığımda hepsi şoke oldular. “Ne yapıyorsun sen?” diye bağırdılar ve hepsi be­nim intihara kalkıştığıma emindi. Tek istediğim Chicago dı­şına çıkıp programa derhal başlamaktı. İşte o anda iyileşme­ye başladım.
Hipokrat ’ta beş hafta kaldım, çünkü programın tamamını öğrenmek istiyordum. Ama kısa zamanda, beş haftanm bile kovanın içinde sadece bir damlacık su kadar eksik oduğunu anladım. Fiilen hastaydım. Bedenimdeki toksinlerle birlikte stresi de atıyordum. Güçlüydüm de. Ilk kırk gün için­de tümör küçülmeye başladı. Enstitüden ayrılıp eve gidiyor­dum. Çok uzun süre geçmişti ve kendime gelmem kade­meli ilerleyen bir sürece yayılmıştı. Beş ay sonra Hipokrat ’ı her yerde ziyaret ettim. Altı ay içinde bitkiler ayrıntılarıyla yok ol­muştu.
Zamanla daha iyi hissetmeye başladım. Haftada birkaç sa­at güzel süre geçirecektim. Sonra haftada bir gün kendimi normal hissedecek ve sonunda birçok zaman iyi olup fazla eksik zaman kötü olacaktım.
Kanserden kurtulmanın yanı sıra, Hipokrat Progra­mı ’ndan fazla önemli bir şey daha öğrendim. Enerji seviyem şimdi çok daha yüksek. Cildim çabucak yenilendi, saçlarım ne­redeyse eskisinin iki katı gür, tırnaklarım daha dinç ve teni­min rengi çok daha iyi. Programa ve ilk ziyaretimden sonra geriye kalan kansersiz yıllarıma büyük bir inançla devam ediyorum.

2 yorum:

  1. Kanserin sadece yiyeceklerden değil çevresel faktörlerden de tetiklenebileceğini düşünüyorum. Grip gibi çağımızın hastalığı ve çok yaygın. Ne desek boş çünkü çok sinsi bir hastalık.

    YanıtlaSil
  2. Kanserin oluşma nedenini bir tek neden ile sınırlandırmak doğru olmaz. Bu hastalığın oluşmasında birden fazla neden bulunmaktadır.

    YanıtlaSil

Sosyal Ağlar

Twitter Facebook Google Plus LinkedIn RSS Feed Email Pinterest

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

İLARİS MEDİKAL. Blogger tarafından desteklenmektedir.

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Yandex

Yandex.Metrica

Kategoriler

Copyright © İLARİS MEDİKAL | Powered by Blogger
Design by Lizard Themes | Blogger Theme by Lasantha - PremiumBloggerTemplates.com